Kars...
1980'in mart ayı olmalı. Öğretmenliğe başlayalı beş ay oldu.
Kül rengi bir gökyüzü…
Soğuk...
Kar, buz her yer...
Digor ilçesinin çok uzak bir köy okulunda tek başınayım.
Teneffüse yeni çıktım.
İki genç geldi on yedi on sekiz yaşlarında. Birinin sakalları hafif uzamış. İkisi de zayıf ve soğuk bakışlılar. Yüzler gergin ve tavizsiz. "Öğretilmiş" bir ciddiyet yüzlerde...
“Aşağı köydenim.” diyor hafif sakallı olanı. “Ablam bu köydedir, görmeye gelmişim. Yeğenim de burada öğrencidir, onu görmek istemişim.”
Sohbet koyulaşıyor…
“Hocam bilirsin, köylü cahildir.” diyor biri.
“Aydınlatmak gerekir. Sizin de böyle bir sorumluluğunuz vardır. Kimliğinden habersizdir Kürtler. Meselâ daha Nevruz’un ne olduğunu bilmiyorlar babam. Anlatmak gerekir. Gerçi kalın köylü kafasıdır almaz. Çocuklardan başlamak gerekir. Siz anlatın hocam Nevruz’u. Bilinçlensinler. Akşam nevruz ateşi yaksınlar. Üzerinden atlasınlar.” dedi.
“Tamam da Nevruz nedir ki? İlk defa duyuyorum bu lafı.” deyince:
“Tabii!” diyor. “Bu ülkede Kürtler’i yok saydınız mı onun efsanesini de bilmemeniz doğaldır hocam.” diyor büyük bir kinle.
Başlıyor anlatmaya:
“Eski zamanlarda İran şahı amansız bir derde düşmüş. Ünlü hekimler gelmiş dört bir yandan.
Hekimlerden biri azılı Kürt düşmanıymış. Kurduğu tuzak da Kürt halkını yok etmeye yönelikmiş.
Her gün bir Kürt beynini yemesini salık vermiş şaha.
İran Kürdistan’ında her gün bir Kürt öldürülüp, beyni şahın sofrasına konulmuş.
Demirci Kawa bir Kürt emekçisi. Demir döverek sağlıyor geçimini. Bakmış ki İran Kürdistan’ında Kürt kalmayacak. Demiş ki arkadaşlarına:
'Ben bu gece gizlice şahın sarayına girip, şahı öldüreceğim, Eğer şahı öldürebilirsem sarayın surlarında ateş yakacağım. Ateşi görünce bilin ki şah öldü, Kürtler kurtuldu. Yok ateş yanmazsa biliniz ki ben öldüm.'
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Kürtlerin umutları tükenmekteyken, birden sarayın surlarından birinde Kürtlerin kurutuluşunu, yeniden doğuşunu müjdeleyen bir ateş yükselmiş.
O zamanlardan bu günlere Kürtler, kurtuluşlarının, yeniden doğuşlarının bayramını yapar nevruzda.
İran şahının sarayının surlarında Demirci Kawa’nın yaktığı ateşi her nevruzda biz yeniden körükleriz ki, Kürtler kendi kimliklerini unutmasın.”
***
Gençler bana anlattıklarını bir de Kürtçe olarak öğrencilere aktardılar.
Ve vedalaşarak ayrıldılar okuldan.
Anlattıklarını ilk defa duymuştum.
Kawa sözcüğünü sol bir fraksiyon adı olması hasebiyle biliyordum. Ama ne Kawa’nın bir insan ismi olduğundan haberim vardı, ne de demirci oluşundan. Hele hele böyle bir destandan hiç haberim yoktu.
***
O gün akşam on dokuz ana haber bültenlerinde Erzurum Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bildirisi okunuyor Erzurum radyosunda:
“21 Mart’ta sokaklarda Nevruz gerekçesiyle ateş yakılması, yakılan ateşin üstünden atlanması yasaklanmıştır.”
***
O gün Newroz ateşi yakıp üstünden atlamayı yasaklayan devlet, yıllar sonra Newroz'un, Türkler tarafından yüzyıllarca kutlanan bir geleneğe sahip olduğunu hatırlıyor!
Ve bugün şehir meydanlarında devlet, bazı bakanları ya da valileri aracılığıyla ateş yakıp, üstünden atlıyor!..
(21 Haziran 2009)