Yüzlerce öğrenci akarak indik TÖB-DER’in daracık merdivenlerinden.
Dörderli sıra olduk.
Sağ yanımızda ırmak, sol yanımızda bize eşlik eden polislere ait ekip arabaları okula doğru ilerliyoruz devrim marşları söyleyerek!..
Polis minibüsünün önünde, iri gövdesi üzerindeki kocaman başını bize çeviriyor Vasıf komiser. Laf atıyor bizi cesaretlendirmek adına.
Üniformasının yakaları üzerine sarkmış etli yanakları kafasını nasıl da büyütüyor. Esmer suratı, takındığı siyah güneş gözlükleriyle daha bir siyahileşiyor.
Şehrin merkezindeki tarihi camiye doğru yaklaşırken, esmer, etli iri elini minibüsün ön camından çıkarıp, POL-DER dergisini uzattı bize doğru:
“Alın.” dedi.
“Alın çocuklar. Alın da okuyun. Kapitalist devlet neymiş? Kime hizmet edermiş?”
Bizim grubun önünde giden karşıt görüşlü öğrencilere de POL-BİR’li polisler eşlik ediyordu. Muhtemelen onlar da kendi dergilerini veriyorlardı kendi görüşlerindeki öğrencilere.
Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı:
Ankara’da Ulus’a yukarı çıkıyorum. Bir grup polis de bildiri dağıtarak iniyor Gençlik Parkı’na doğru. Aldım bildiriyi. Altında büyük harflerle POL-DER yazıyor. Onlar biraz uzaklaşmışlardı ki, yukarıdan bir grup polis daha peyda oldu. Onlar da bildiri dağıtıyorlar. Çaresiz onlarınkini de aldım. Bu da POL-BİR bildirisiydi.
Biraz zaman geçmişti ki bir gürültü koptu aşağılarda.
POL-BİR ve POL-DER’li polisler birbirine girdiler. Ortalık ana-baba günü. Dedim ki ken di kendime:
“Oğlum Yavuz, güvenliğini sağlayacak bir polis teşkilatı vardı, onlar da birbirine girdi. Bak şimdi kendi başının çaresine.”
***
Günlerden cuma. Camii bahçesi tıklım tıklım.
Sloganlar yükseliyor:
“Ya Allah! Bismillah! Allahuekber!”
“Komünistler Moskova’ya!”
Cami bahçesinde açık, kapalı, fesli, sarıklı yüzlerce başın kaynadığını görüyorum.
Tarihi caminin büyük bahçesinde, asırlık çınarların koyu gölgeliğinde gruplar halinde insanlar oradan oraya akıyorlar adeta.
Dörderli kol kola girmiş yüzlerce öğrenci savrulmaya başlıyoruz iler-geri.
Önümüzdeki arkadaşlar camii bahçesine doğru koşuyorlar bağıranlara hadlerini bildirmek üzere! Biz de koşuyoruz gruptan kopmama adına.
Caminin bahçesinde bağıranlara biz de karşılık veriyoruz:
“Faşistler Amerika’ya!..”
Bir subay fırladı önümüze yerden bitercesine. Genç, mini minnacık gibi görünüyor her nedense. İnce, zayıf, tıraşlı, çocuksu bir yüzü var:
“Aklınızı başınıza toplayın, solcular camiye saldırdı diyecekler. Nereye koşuyorsunuz? Daha fazla yaklaşırsanız camideki cemaat sizi yutar.” dedi bir çırpıda.
Çakıldık kaldık. Kendimize geldik. Cami bahçesindekiler bizdik! Babamızdı, belki dedemiz, belki abimiz, amcamız, dayımızdı…
Sonraları bir yakınım anlatmıştı. O gün cami dışındaki bazı gurupların kışkırtıcılığına, cami imamı çok sağduyulu ikazlar yaparak engel olmuş:
“Bu ülkenin gençlerinin camiye saldırmaları koca bir yalandır. Saldırmazlar, saldıramazlar. Çünkü bilirler ki dedeleri, babaları, amcaları vardır içerde. Onlar atalarının dinine saldırmaz” demiş mealen.
Bunun siyasi bir tuzak olduğunu söylemiş de cami içindekileri sakinleştirmiş.
Zira onlar da ayaklanmışlarmış…
***
“Devrim marşları” söyleyerek devam ettik yolumuza.
“Faşistler” yaşamamalıydı! Onlar “devrim” için en büyük engeldi. “Devrim” ise kurtuluş demekti!
Bu uğurda şehit olanları da şehit olmayı da kutsuyordu söylediğimiz marşlar.
Yaşamaktansa dava uğruna şehit olmak yüceltiliyordu!
Beni en çok etkileyen de “Ali Haydar” marşıydı.
“Uzun ince boyu kıvırcık saçı
Halkını sevmekti onun tek suçu
Ali Hadar ölmez ağlama bacı
Milyon milyon doğar Ali Haydarım.”
Nasıl da hüzünlü bir ezgisi vardı.
***
Okula vardığımızda gerilim zirve yapmıştı.
İki kat olan okulumuzun alt katında ikinci sınıflar -ki tamamı karşıt görüşlüydüler- vardı. Üst katında da biz, yani birinci sınıflar vardık. İçimizde çok az sayıda karşıt görüşlü öğrenci vardı. Onların sığınağı alt kattakilerdi. En ufak olayda soluğu alt katta alıyorlardı.
Geçen yıl sol grubu kovup okulu işgal edenlerden intikam alınmalıydı!
Birinci sınıflarda çok az sayıda olan karşıt görüşlüler, daha sınıf kapılarında görüldüğünde, içerde oturanlarda zirve yapmış kin boşalıverdi üzerlerine.
Kafalara, suratlara inen yumrukların çıkardığı tok sesler…
İtici, irkiltici, rahatsız edici, insan etinden çıkan tok sesler…
Islağımsı ve nemli…
Sanki insana ait olmayan böğürtülü, hırıltılı, kuduruk, kudurmuş sesler..!
Karşılıklı insanlıktan çıkışlar..!
Belgesellere konu olabilecek bir vahşet, vahşi hayatın üretebileceği türden.
Üst kat bir anda “düşmandan” temizleniyor!
Dar, uzun ve loş koridorun bir ucundan bir ucuna devrim marşları söyleyerek gidip gelen zafer sarhoşluğundaki kalabalık, koridorun her iki ucundaki merdivenlerden inerek, alt kattaki “halk düşmanları”nı kıstıracaklar!
“POL-DER”li polisler merdivenlerin başını tutmuşlar, zafer sarhoşluğu içindeki grubumuza bağırıyorlar.
“Arkadaşlar iki dakika sabredin!.. Biz aşağıya inip oradakilerin “icabına” bakacağız!.. Sabredin!..
Koridorun başında dizilmiş erlerin komutanının keskin ve ürküten emri yankılanıyor koridorda.
“Süngü taaaak!”
………………………
Bitiriveriyor sosyalizm mücadelemizi verilen komut...
Bir anlığına!..
Sade o gün için...
Bir günlüğüne!..
Dökülüveriyoruz mahallelinin kuşattığı okulun bahçesine.
Kinden, nefretten çarpılmış yüzlerdeki gözlerde, okulun bahçesinde toplanmış öğrencilere atılan delici bakışlar.
Ağızlarda öldürücü/yok edici sloganlar.
Okulun bahçesine doğru savrulan sıkılmış yumruklar eşliğinde atılan sloganlar…
Bahçeden çıkmak ölmek demek!
Mahalle, karşıt görüşlülerin “Kurtarılmış Bölge”si!
***
Kent, politik gruplarca “Kurtarılmış Bölgeler”e ayrılmış.
Solcunun İstasyon Mahallesi’ne; sağcının da şehrin üst mahallelerine çıkamadığı/çıkarılmadığı zamanlar…
O zamanlar sadece kurtarılmış mahalleler değil, kurtarılmış ilçeler, kurtarılmış iller de vardı.
Yozgatlının Tunceli’de, Karslının Erzurum’da gezebilmesi intihardı!
Emperyalistlerin yapamadığını Türk gençliği yapmış, iller, ilçeler, kasabalar, kahvehaneler sağ ve sol arasında paylaşılmıştı.
İşte bizim de “düşmandan” kurtarmaya çalıştığımız okulumuz, “kurtarılmış” bir mahallenin ortasındaydı.
Polis ve jandarma çemberinde çıkıyoruz okulun bahçesinden mahalleliyi yararak.
İlerliyoruz şehrin merkezine doğru, yarın tekrar gelip zapt etmek üzere okulumuzu..!