Hani diyorum ki bakanlar da “MÜLÂKAT”la mı atansa?!
Özellikle Milli Eğitim Bakanları!…
Hani bir komisyon oluştursak diyorum…
Bir tane eğitim fakültesi dekanı olsa komisyonda…
Eğitimci doçent olsa bir tane.
Bir tane öğretim görevlisi meselâ.
Bir tane öğretmen…
Her seviyeden birer okul müdürü olsa meselâ...
Eğitim fakültesi mezunu “öğretmen adayı” olsa…
Ve bu komisyonda “mülâkata alınan öğrenci velileri” olsa…
Ve özellikle eğitim sendikaları temsilcileri olsa.
***
Ülkede atanmayı bekleyen 1 milyona yakın öğretmen adayı var.
Atanacak öğretmen sayısı 20 bin!..
Sorsalar bakana:
“Madem 20 bin öğretmen atayacaksınız, atanmayı bekleyen 1 milyon
Keşke bu “mülâkatı” eğitim fakültelerine öğrenci alırken yapsaydınız…
Yapsaydınız da bu gençler de kendilerine başka bir yol seçseydiler.
***
Türkiye’nin temel probleminin halkın “hesap sorma bilincinin” olmaması
olduğunu düşünüyorum.
Hak arama cesaretinin olmayışı…
“Demokratik tepkisizlik” bunun en belirleyici tarafı.
Protesto bilinci meselâ.
Öğretmen sendikalarının suskunluğu...
Mülâkatta, “öğretmen olamaz” denilen adayı mezun eden Eğitim
Fakültelerinin sessizliği…
Eğitim fakülteleri dekanlarının suskunluğu…
Mülâkat sonucunda “öğretmen olamaz” denilen adayları okutan
hocaların suskunluğu…
Atanmayı bekleyen 1 milyon öğretmenin ailelerinin örgütsüzlüğü meselâ.
tepkisizliği…
***
Atanmayı bekleyen 1 milyona yakın öğretmen adayı varken yine de
eğitim fakültelerine tercih yapan öğrenci bilinçsizliği var meselâ…
***
Şu anda Türkiye’de 58 eğitim fakültesinde 212 bin öğrenci eğitim
görüyor.
Ve hepsi de atanmayı bekleyen 1 milyon öğrenciye eklenecek.
Ve atanamayacaklar!..
Bir ülke, evlatlarına ancak bu kadar zulmedebilir.
Bir ülkenin enerjisi ancak bu kadar yok edilebilir.
***
En temel problemimiz de bu ülke çocuklarının daha erken yaşta baskın
zekâlarına ve yeteneklerine göre eğitimlerinin plânlanmaması.
Bu da ayrı bir yazının konusu…
Yazacağım inşallah…